Öldüğü zaman doğduğu yere gidermiş çocuklar?

Çocukları olanlar daha iyi bilirler,
Evlat özleminin ve acısının ne anlama geldiğini…

***

Bazen hastalanır çocuk, sen de hastalanırsın.
Bazen düşer çocuk, sen yuvarlanacak olursun
Bazen elini sıkıştırır bir yere,
Senin parmağın morarır.
Bazen eline bir şey batar,
Sanki çuvaldız batmış gibi hissedersin.

Bazen hemşire iğne yapar kalçasına çocuğun,
Senin de etin acır.
Bazen gece uykusunda sayıklar,
Sen uyumadan sayıklarsın
Bazen sabahlara kadar ateşlenir,
Başucunda nöbete durursun.
Bazen kusar, eyvah evim yıkılsın dersin.
Bazen yemek yemez,
Senin de iştahın kesilir.
Bazen sabahlara kadar ağlar,
Sen de içinden ağlarsın.

Bazen güler,
Bahçende çiçekler açar.
Yürümeye başlayınca
Yüzünde gülücükler açar.
Konuşmaya başlayınca,
Onun dünyası daha güzel gelir sana.
Cümleler kurdukça masumiyetin tadını çıkarırsın.
Dünyadaki en güzel duyguları onunla paylaşırsın;
En güzel masalları ona anlatırsın
En güzel şarkıları ona okursun
En güzel ninnileri ona fısıldarsın
Belki de en tatlı yalanları ona söylersin.

Sonra bir gün gelir o çocuk büyür!
Aslında yarısı hâlâ çocuktur fakat
Kalıplar, zorunluluklar başlar.
Onunla okula gidersin,
Çıkışında ise alırsın…
Hayat bilgisini, fen bilgisini çalışırsın
Sırf ona yardımcı olabilmek için
Bir gün gecikse okulu birbirine katarsın
Bir gün kavga etmiş olarak gelse
Herkese düşman olursun belki de…


Bir gün gelir askere gönderirsin mecburiyetten
Veya sen göndermesen de o gizlice dağa çıkar
O çocuk asker ise tanık olmadığı bir coğrafyanın
Hem hayranı, hem esiri,
Hem de yabancısı ve korkağıdır artık.
Anneler ise ölüm haberlerinin bitkin düşmüş korkağıdır artık

Şöyle der o yarısı büyümüş çocuk;
Keşke hep çocuk kalsaydım ve toprağı karıştırdığımda, kuşları okşadığımda, kumdan kaleler yaptığımda, çamurla oynadığımda sadece ellerim kirlenseydi…

An gelir, o çocuk yüreğinden vurulur,
An durur, sen bitersin
Kanat çırpan o güzel kuşun sesini duymazsın artık
Her gidenin bir dönüşü vardı, hani dersin.

Bir anneysen tüm bu duyguları kat be kat yaşarsın
Çünkü etinden, içinden bir parçadır o çocuk

Bazıları için asker,
Bazıları için gerilla olsa da
O, annenin yüreğindeki çocuktur

Onun ölümüyle sen de ölürsün
Onun ölümüyle ışıklar söner
Onun ölümüyle sonsuza dek güneş doğmaz üstüne
Onun ölümüyle düşlerin son bulur,
Hiçbir halaya, govende kalkmazsın
Hiçbir masala, hiçbir öyküye inanmazsın…
Çünkü sarıldığın o beden eskisi gibi sıcak değildir artık.
O beden buz kesmiştir,
Gözleri donuktur,
Yüzü ve göğsü paramparçadır artık.
Kırılan bir daldır,
Koparılan bir çiçektir artık o çocuk…
Hani dersin, öldüğü zaman doğduğu yere gidermiş çocuklar?

Hayata hep ‘’keşke’’ diye başlıyor bu ülkenin çocukları…
Çünkü keşkelerimizin içinde gizlenmiştir çocukluğumuz
Hayat bizi “keşke”lerle saklıyor,
“keşke”lerle büyütüyor,
“keşke”lerle avutuyor…
Keşke sorduğumuz sorular cevapsız kalmasa,
Hayatta keşkelere yer vermesek…
Keşke hep çocuk kalabilsek…
Keşke barışabilsek bütün çocukluk arkadaşlarımızla
Keşke öldürdüklerimizden özür dileyebilsek


Keşke bütün çocuklar gittikleri yerlerden dönebilse
Dönebilse de annelerinin, babalarının,
Kardeşlerinin, arkadaşlarının yüreğine bir su serpilse
“Keşke hep gidip de gelmek var, gelip de bulmak var desek.”
“Keşke gidip de gelmemek, gelip de bulmamak var demesek.”

Keşke dağ başlarında üşüyen bütün çocuklar
El ele tutuşup dağlardan inse
Ve deseler ki;

“Biz bu topraklarda bin yıldır yaşayan; duyguları aynı, umutları aynı annelerimizin hatırına bir cümlelik bir anlaşma yaptık ve barıştık”

“Gül de biziz diken de biziz çünkü sevgili annelerimiz, söz vermiştik ya, eve döndük işte.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Leyla Zana'ya Destek İçin İmza Kampanyası Etik mi?

Kom Geleneğinin Oluşumu ve Sanata Biçilen Roller

Bir Varmış Bir Yokmuş!