Güven

Egemen anlayışın Kürtlerin taleplerine bakışı başından itibaren reddetme politikası üzerine inşa edildi. Birlikte yaşama iradesi sadece bir tarafın yok edilmesi, sömürülmesi, baskı altına alınması anlamına geliyor ise et tırnaktan ayrılamaz gibi laflara inanmak imkânsız hale geliyor. Egemen olanların birlikte yaşamak zorunda olmadıklarını ifade etmesi, esasen ötekine yolu ya da kapıyı gösterme anlamına geliyor. Hukuksuz bir birliktelik, bu ülke insanının yaşam iradesini her gün biraz daha baltalamaya devam ediyor.

Açılım politikasının içini doldurmak için malzemeden çalan Erdoğan’a inanmak çok zor; nitekim Erdoğan bu cümleleri kurduğu her günün akşamında izlediğimiz haber bültenlerinde ülke genelinde onlarca Kürt gözaltına alınıyor. Erdoğan açılımın içini tutuklamalarla doldururken egemenlerden tipler; ayrılmayı neden tartışmıyoruz, birlikte yaşamak zorunda mıyız gibi sorular soruyorlar. Sorun Kürtler olduğunda eşit yurttaşlık hakkının uygulanmasını istemeyenler zoruyla aklımıza, tarihin kirli mantığı çıkıyor. Tarihin mantığı ise gücü ve iktidarı elinde bulunduranların “ötekine” uyguladığı amansız şiddet eylemleriyle dolu.

Başından beri üzerinde durduğumuz önemli noktalardan biri AKP’nin ve onun başkanının başörtüsü, Alevi ve Kürt sorunu konusunda çelişkili tavırlar içerisinde olmasıydı. Referandumdan sonra bir süre barış havaları estiren Erdoğan, bu aralar yine esneyip gürlemeye başladı. Anadili konusunda keskin ve bir o kadar da çelişkili nutuklar atmaya devam ediyor. Belli ki Kürt sorununu çözme iradesine sahip olma konusunda gel gitli bir çizgi izlemeye devam edeceğiz. Ara sıra demokrat, arada bir ırkçı olmak, doğrusu pek tutarlı bir tutum olmasa gerek. Bu durumun Öcalan da farkına varmış olmalı ki bir haftaki görüşme notlarıyla öteki haftaki görüşme notları arasında uçurumlar gözlemlenebiliyor.

Türkiye’nin kendine has sorun büyütme pratiği, her defasında umutları boşa çıkarırken, Kürt tarafının sorunun çözümü konusundaki iradesi de ve devlete olan güveni de yıpranıyor. Nitekim Kürtler nezdinde “komplo”, “tasfiye” kelimelerine yapılan vurgu barış konusundaki umutları iyiden iyiye zayıflatıyor. Kandırılma psikolojisinin gücü Kürtleri kapsamı alanına alırken, güven problemleri ön plana çıkıyor. Erdoğan’ın arada bir ırkçılığa varan söylemleri ise her defasında çözümsüzlüğü körüklüyor. Durup dururken BDP oylarının silah zoruyla alındığını dolayısıyla da şaibeli olduğunu ifade etmesi Erdoğan’a olan güveni iyiden iyiye azaltıyor.

AKP hükümetinin 2002 yılından beri en iyi uyguladığı fakat artık gına geldi dedirten stratejisi “oyalama, vakit kazanma, yapıyormuş gibi görünme” olarak ifade edilebilir. Eğer başörtüsü, Alevi sorunu, Kürt sorunu gibi temel problemlerin çözülmesi isteniyorsa gerçekten de AKP hükümetinin bu stratejisini bir kenara bırakması gerekiyor. Nitekim karşıdakini her defasında elma şekeri ve futbol topuyla kandırmak çok zor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Leyla Zana'ya Destek İçin İmza Kampanyası Etik mi?

Kom Geleneğinin Oluşumu ve Sanata Biçilen Roller

Bir Varmış Bir Yokmuş!