Pınar Selek ve "Türk Hukukunun Kapsama Alanı"


İnsanın bir şeyi yapmaması onun suçsuz olduğu anlamına gelmiyor! Tersinden işleyen her türlü mantıkî tutarsızlığı “adalet” diye yutturmak, kendine has hukuk sisteminin teraziden sapkın haline işaret eder aslında. Mesela “suç” kelimesi; cürüm, günah, hata, hıyanet, ihanet, kabahat, kusur, suçluluk, taksirat, töhmet, vebal, yazık ve ziyan gibi eş anlamları da içerir. Adalet ise âlicenaplık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, hakkaniyet, hoşgörü, insaniyet, iyilik, merhamet, meşruluk, tarafsızlık, vicdan, yansızlık gibi anlamları ifade ediyor. Oysaki hukuk sistemimiz “suç”u ihanet ve hıyanet; adaleti ise töhmetle çokça özdeşleştirir. Bunun canlı örneklerinden biri, Türk hukukunun "ihanet gözlüğü ile görüp töhmet" altında bıraktığı Pınar Selek'tir.

Kelimeler önemlidir. Dildeki ve zihindeki kelimeler, birer işarettir. Saussure'e göre dil işareti (gösterge), işaretleyen (gösterenden) ve işaretlenenden (gösterilenden) oluşur. İşaretleyen, dil işaretinin yani bir kelimenin zihnimizde canlandırdığı ses imajıdır, kelimenin sesidir; işaretlenen, dil işaretinin, kelimenin ifade ettiği kavramdır, anlamdır. Ayrıca işaretin işaretleyen ve işaretlenen kısımları, bir yaprağın iki yüzü gibi tek bir gerçeklik oluşturur ve birbiriyle bağlantılıdır. Bu tanımlamaya göre dilde anlam, işaretin işaretleyen yüzünde ortaya çıkar, (Pınar'ın soyut olarak suçlu gibi görülmesi diyelim biz) yani dil işaretinin soyut cephesinde kendisini gösterir.

Türk hukukunun Pınar Selek’e yüklemeye çalıştığı suçtan P. Selek yıllardır kurtulamıyor. Çünkü Türk devlet geleneğinde olduğu gibi Türk yargı geleneğinde de her şey çok zor değişir. Lakin hayat onlara göre "durağandır, geçmişte kalmıştır ve de değişmezdir." Hukuk namına yaratılan dil, tek bir “gerçeklik” yüklemek istiyor Pınar Selek’e. Oysaki kelimelerin de özünde çok anlamlılık, çok kültürlülük vardır. Mesela “ev” kelimesi, gerçek bir evi adlandırır, ama anlamını “kulübe, ev, konak, saray” kümesinden alır ve bu anlam görelidir:

Kulübe: Barınak + Fakirlerin yeri, küçük
Ev: Barınak+ Orta hallilerin yeri,
Konak: Barınak + Zenginlerin yeri, büyük
Saray: Barınak+ Üst sınıfın yeri, çok büyük

Bir de Pınar’ın anlamına bakalım; çağlayık, çeşme, göz, göze, içme vb. Pınar, pratik olarak barış, kardeşlik, öteki, feminist de demek. Çünkü insanın anlamı, yaptığı işlerin, verdiği mücadelenin kendisidir aslında. Türk adalet sisteminin Pınar Selek’e yüklediği anlam ise Pınar'ın kendi dışında bir durumdur ve de zorakidir. Türk hukuk siteminin Pınar’a atfettiği anlamların hepsi “O suçludur"a götürmek istiyor "izleyenleri." Bir davranışa -ki ortada bir davranış olmadığını P. Selek ısrarla vurguluyor- en az iki anlam verilebiliyorsa, (diyelim ki suçlu-suçsuz) anlamların bir tanesi diğerinin yerine -öbürünü maskeleyerek- geçiriliyorsa suçsuzluk öldürülüp simge “suçluluğa” evriltilirse işte o zaman hayat zindan edilmeye başlanır. “Pınar” bir simge olarak “o suçludur” gibi bir anlamla dolup taştığı sürece canlı tutulur, olabildiğince yaşatılır; çünkü O’nun(Pınar’ın) yaptıklarına karşın (muhalif kimliği) cezalandırılması ya da korkutulması gerekiyor.

Çünkü "suçlu olarak işaret etmek" bizzat kelimeyle olduğu kadar işaretle de ilgilidir; anlam ise işaretin (o suçludur) zihindeki etkisiyle ilgilidir. Toplumun zihninde oluşturulmak istenen anlam, “kurnaz ve de zehirleyicidir.” Pınar Selek’in ifade ettiği “çok anlamlılık” objektif anlamından, edebî anlamından, insanî anlamından vb. koparılarak yargının tezgâhladığı bir zihnî anlama hapsedilmiştir artık. Ondan kurtulmak için bireysel olarak mücadele etmek kâfi gelmez. Hukukun/yasanın kapsamı alanına zorla dahil edilen ve bir tür zindan hayatı yaşatılmak istenen Pınar’ın çok anlamlı barışsever kimliği bir an önce bu kapsamdan kurtarılmalıdır. Türk hukuk sisteminde yasayı kılıfına uydurmak ya da “birey”i yasanın kapsamı alanına almak diye nitelenebilecek bu tür infazlarlaa sıkça karşılarız. Fakat Pınar'ın bu tedirginliği, sinir bozucu bir şekilde on yıldan fazladır sürüyor.


Pınar Selek’in insanî özelliklerini bir tarafa atıp, ondan bir bombacı yaratmaya çalışmak, devletin ve onun yılmaz bekçisi Türk yargısının “yaşamını ötekileştirilenlerin, mağdurların haklarını korumaya adayan muhalif Pınar”a reva gördüğü yolla ilintilidir. Pınar da bunu biliyor ve Orhan Veli’nin şu dizelerini kaçırıveriyor dilinin ucundan;


(...)

Açlıktan bahsediyorsun
Demek bütün binaları yakan sensin
İstanbul’dakileri sen
Ankara’dakileri sen
Sen ne domuzsun sen...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü