Anneciğim, güzelim, bir mendil niye kanar?


Bir ölünün donuk ve yanık yüzü neler söyler? “Ey beni öldürenler, bu bir savaşsa beni öldürme hakkınıza saygı duyuyorum fakat bedenimi annemin kucağından, babamın gözyaşlarından, kardeşlerimin minik ellerinden mahrum etmeyin. Bırakın sevdiklerim beni doğduğum yere gömsün. Sevdiğim çiçekleri diksin mezarıma; Fırat’ın buz gibi suyunu döksünler yanmış ve yıkılmış bedenime. Biliyorum annemin bembeyaz mendili kana boyandı. O kan, kuruyacak, çocuklar büyüyecek, çeşmelerden kana kana su içecek ceylanlar.”

Anne şöyle der: “Çocuğum beni bağışla, seni yıkayıp beyaz kefene saramadım, seni yıkayıp varsa günahlarından arındıramadım. Sana sarılıp gözlerinden, yanaklarından, büyümüş ellerinden öpemedim. Kesilmiş kulaklarına fısıldanamadım seni seviyorum diye. Kırılmış kollarından tutup bağlarda, bahçelerde gezdiremedim. Paramparça edilmiş bacaklarına sarılıp gitme diyemedim. Ey oğul, sen yaşadığın yere ne kadar da çok benziyorsun. Paramparça, yakılmış, yıkılmış, işkenceden geçirilmiş ve öldürülmüş… Ey oğul, sen memleketimin toprağına, suyuna, havasına ne kadar da çok benziyorsun? Oysaki ilkbaharda yeşeren çiçektin, dumanlı dağların masmavi rengiydin, hırçın hırçın akan Dicle’si, Fırat’ı ve Munzur’uydun… Ey oğul, ne kadar da çok benziyorsun ülkenin köylerine? Talan edilmiş, yakılmış, damları çökmüş evlerine. Virane, dolambaçlı yollarına, terkedilmiş avlularına… “

Oğul annesine şöyle seslenir; “Ey anne, ne kadar da benziyorsun virane varoşlara, suyu, yolu olmayan gecekondu evlerine. Nasıl da benziyorsun sigaramdan çıkan dumanın kararsız yol alışına. Ey anne, hasretine, özlemine ne kadar da çok benziyorsun sahipsiz, virane topraklara... Nasıl da söylenen yalanlardan, tekrarlanan cümlelerden bitkin düşmüşsün… Nasıl da işsiz kalmış babamın, kardeşimin acılarına benziyorsun. Hangi dilde söylemek lazım bilmiyorum. Bir ölünün dili yasaklanır mı veya kesilir mi? Güzel annemin dilini konuşsam benim hangi yanımı kanatırlar, daha başka hangi yanımı keserler? Biliyorum gülmek istiyorduk gülemedik. En çok da bıçaklar, bombalar ve kurşunlar parçaladı umutları. Beni sana yâd etmediler. Beni anneme vermediler. Olsun canım annem olsun! O çocuklar taş atmaya devam etsin. Çünkü acısı bilincidir bir halkın… Anneciğim şair der ki “gülemiyorsun ya gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir.” Biliyorum anne gidişimde de dönüşümde de ağlattım seni. Üzgünüm, dilim kesilmeseydi şunu söyleyecektim anneciğim;

"O çocuklar büyüyecek, O çocuklar büyüyecek, O çocuklar...”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü