AKP’yi Kendi Söylemleriyle Vurmak

Profesyonel bir hamle ile Deniz Baykal’ın CHP genel başkanlığından alaşağı edilmesi ve CHP’lilerin bir süre biat andı içtikten sonra toplu olarak “kıble” değiştirmesi o kadar hızlı oldu ki AKP’liler bile nasıl bir değerlendirme yapacaklarını şaşırdılar. Daha önceki yazılarda da ifade ettiğimiz gibi “ulusalcı kanadın ve ordunun bir yerden sonra o bildik stratejilerden şimdilik (darbe planları vs.) vazgeçmek zorunda kalacağını” ifade etmiştik.

AKP’nin istihbarat kaynaklı bilgiler vesilesiyle medyaya sızdırdığı ve üzerinden oluşturduğu mağduriyet söyleminin bundan sonra ne kadar işe yarayacağı tartışmalı hale gelmiş bulunuyor. Kızılelmacı ittifak, Kılıçdaroğlu ismi üzerinde uzlaşacak ve AKP’nin “yapıyormuş/istiyormuş gibi görünme” stratejisini devralacaktır. Söylemlerini yumuşatıp “halkçı bir imge” üzerinden iktidarı hedefleyeceklerdir. İktidar ele geçirildiğinde (ki bu çok kolay değil. Buna en azından iktidarı dengeleme hedefi de demek mümkün.) gerçekten de AKP’nin işinin çok zor olacağını herkes söylüyor. Yapıyormuş gibi davranmanın temel dayanaklarından biri hiç kuşkusuz ki Kılıçdaroğlu’nun “Alevi-Kürt kimliği”ne sahip olmasıdır. Alevi hakkı isteyene “işte başkanımız Alevi”, Kürtlere hak isteyene “işte başkanımız bir Kürt” ve de “ayrımcılık yapsaydık böyle bir başkanımız olamazdı” ifadelerini şimdiden duyar gibiyim. Ulusal kanadın "derin" politikalarında/ideolojisinde köklü değişiklik yapma hedefi taşımayan ancak halk tabanında ciddi bir heyecan oluşturabileceği kesin olan Kılıçdaroğlu hamlesi, ABD ile uzlaşırsa işte o zaman AKP’nin işi daha da zorlaşır.

Öte yandan önümüzdeki süreçte büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi, “değişiklik paketi”ni iptal edecektir. Çünkü sözkonusu paketin halk tarafından onaylanması, AKP politikalarının benimsenmesi anlamına geleceği için Kılıçdaroğlu rüzgârının da sona ermesi anlamına gelecektir. Böyle bir durumda ise AKP erken seçime gitmek isteyecektir. Ulusalcı ittifak, tüm imkânları seferber ederek çoğu irili-ufaklı partinin/kurumun Kılıçdaroğlu etrafında birleşmesini zorlarken AKP de Saadet, BBP gibi partilerle flört etmeye başlayacaktır. AKP, elindeki bütün devlet imkânlarını maddi-manevi anlamda kullanmaktan çekinmeyecektir. Bu, onlar için bir avantaj tabii ki.
Kılıçdaroğlu’nun suya sabuna dokunmayan, manipülatif ama bir yandan da halkçı gibi görünen konuşması, önümüzdeki süreçte nereye evrilir bilemiyoruz. Ancak Kürt sorunu hakkında konuşurken “işsizliğe” vurgu yapması hatta manipülatif bir yaklaşımla “etnik siyaseti” benimsemediklerini ifade etmesi ileriye dönük yaklaşımın ipuçlarını veriyor. SHP döneminde Nazimiye’nin bombalanan köylerini ve yakılan ormanlarını gözlerimle görmüş biri olarak, Kılıçdaroğlu’nun tavrını merak etmiyor değilim. Kılıçdaroğlu’nun bir Kürt Alevisi olarak “Türk Dil/Tarih Kurumu’nu canlandıracağız” mesajını vermesi; doğrusu dillerini, kültürlerini yaşatma hakkı olmayan Kürtler için ilginç bir mesajdı. Öte yandan CHP'nin Baykal dönemindeki çok sert söyleminin en azından Kılıçdaroğlu döneminde yumuşaması ihtimali, Kürt halkı için kısmi kazanımlara evrilebilir.

Doğrusu Kılıçdaroğlu’nun işsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele vurgusunun toplumun önemli bir kesiminde karşılık bulabileceğini düşünüyorum. Halkın Kılıçdaroğlu’nu sempatik bulması ve kendilerinden biri gibi görmesi CHP’nin oylarını arttırabilir. Fakat ciddi bir şaşkınlıktan sonra AKP’nin Kılıçdaroğlu ve çevresini zorda bırakabilecek tüm istihbari bilgileri seferber edeceğini düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu, AKP’nin tüm söylemlerine büyük oranda sahip çıkıp “ben onlardan daha çok halkçıyım ve de dürüstüm" diyecektir. Ulusalcılar, iktidara geldiklerinde ise AKP’nin yaptığı gibi kendine göre bir anayasal değişiklik hamlesine girişecektir. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının bir bölümünde “özel yetkili mahkemeleri kaldıracağız” cümlesini kurması sanırım Silivri’de alkışlarla karşılanmıştır. Belki de önümüzdeki süreçte güçler dengesi sağlandıkça Ergenekon sürecinde de önemli bazı tahliyelerin başlayacağına şahit olacağız. Kılıçdaroğlu’nun %10 barajı esprisini de zorlama bir yorumla; AKP’nin Kürt bölgelerindeki gücünü kırmaya dönük bir hamle olarak okumak mümkün. Ancak bunun negatif bir söylem olduğunu iddia etmiyorum.

Erdoğan’ı türlü darbe oyunlarıyla ve Baykallı bir CHP ile devirmek konusunda umutlu olmayan ulusalcı kesimler, CHP’deki bu değişimin belki de son şansları olduğunu bildikleri için tüm güçlerini seferber edeceklerdir. Çaresiz kalan bir Erdoğan’ın başörtüsü/imam hatipler gibi söylemler üzerinden puan toplamasına engel olmak için Kılıçdaroğlu’nun “laiklik”ten hiç bahsetmemesi hatta konfeksiyonlarda çalışan başörtülü bayanlara vurgu yapması; bu kanadın Erdoğan’ın parti programında ne varsa onları alıp kullanma stratejisini benimsediğini gösteriyor. Yani Erdoğan’ı kendi silahıyla/söylemleriyle vurmak denebilir buna.

Baykal’ı tasfiye eden kesimlerin AKP’ye nasıl oyunlar oynayabileceklerini şu an için kestirmek güç ancak bu savaşta AKP’nin de bütün kozları oynayacağını unutmamak gerekiyor. Baykal’ın tasfiye edilmesi bütün ezberleri bozmuş gibi görünüyor. Önümüzdeki süreçte “demokrasiden yana olmayı” diline dolayacak iki kesimi kozlarını paylaşırken göreceğiz. Ancak bu süreçte “gerçek mağdurların” nasıl bir politika geliştireceklerini de doğrusu merak ediyoruz. Baykal’ın deyişiyle yeniden tanzim edilen siyaseti, “gerçek mağdurlar”ın nasıl izleyeceğini, ona nasıl müdahalede bulunacağını/evrilteceğini vs. göreceğiz.

Muhaliflerin/ezilenlerin/mağdurların “bu geçiş dönemi”nde, nasıl bir politika izleyeceği hayati bir öneme sahip görünüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Leyla Zana'ya Destek İçin İmza Kampanyası Etik mi?

Kom Geleneğinin Oluşumu ve Sanata Biçilen Roller

Bir Varmış Bir Yokmuş!