Açılımda Küçük Bir Test

Yaz ortasından beri “demokratik açılım süreci” adı altında yaşanan gelişmelerin nereye evrileceğini doğrusu herkes merakla bekliyordu. Kimi çevrelere göre PKK'yi tasfiye, DTP'yi marjinalize etme amacı taşıyan bu devlet projesi, Kürtlerin gözünü boyamaktan öteye geçmeyecekti. Kimi çevreler sürecin Kürtlerle sınırlı kalmasını eleştirirken, kimi çevreler gerçek bir demokrasi için anayasal değişikliklerin şart olduğunu; AKP’de ise böyle bir iradenin belirmediğini öne sürüyordu. MHP ve CHP gibi ırkçı partiler hariç sürecin, gerçek bir kardeşleşme ve barış ile nihayete ermesi gerektiğini söyleyenlerin sayısı da azımsanacak gibi değildi.

AKP’nin açılımdaki ısrarı, Taraf, Star, Zaman, Yeni Şafak gibi gazete çevrelerinin ve demokratların yüreğine su serperken uzun bir süre “muhatap sorunu” ile meşgul olundu. Büyük oranda böyle bir sürecin yükünü tek başına kaldıramayacağı anlaşılan DTP, süreçte sürekli olarak Öcalan’ın muhatap alınması gerektiğini dillendirip durdu. Öcalan ise kendi cephesinden “yol haritasını” tamamlayıp devlet yetkililerine teslim etti. Yol haritasının DTP ve PKK’nin eline geçmemiş olması Kürt cephesinde belirsizliklere neden oldu, sinirler bozuldu. Bu arada DTP’den yaklaşık 500 kişi cezaevine kondu, yüzlerce çocuk onlarca yılla mahkeme koridorlarını arşınladı. Yol haritasının paylaşılmamasının temel nedenleri arasında CHP ve MHP’den gelen ağır eleştirilere muhatap olmamak ve sürecin hükümetin inisiyatifinde yürütülmesi isteğini sayabiliriz.. Ancak özellikle CHP ve MHP’nin bu devlet projesine dahil edilememesi tıkanmaya yol açmıştı. Öyle ki Baykal, Erdoğan ile görüşmemek için bin dereden su getirdi.

Öte yandan DTP ve PKK’nin net söylemler üretememesi hükümetin elini daha da güçlendirmişe benziyordu. Kendi çalıp oynama havasını, Öcalan’ın yurtdışından grupların gelmesi talimatı allak bullak etti. Süreçte kendi “muhataplığının ve öncülüğünün” önemli olduğunu Kandil ve Mahmur’dan getirttiği 34 kişi ile bir kez daha göstermiş oldu Öcalan. Bu hamle DTP ve PKK’nin kafasındaki “devlet ne kadar ciddi” sorusuna kısmen yanıt oldu. Devlet projesi denen şeyin ne olduğu biraz belirginleşti.

Türkiye gibi ülkelerde bürokrasinin, anayasal engellerin, keyfi adalet yorumlarının bir anda yok olmasını beklemek hayaldir. Sözkonusu süreçte Doğan Grubu, CHP-MHP koalisyonu PKK’lilerin Silopi ve Diyarbakır’daki karşılama coşkusunu kullanıp Avrupa grubunun gelişini ertelettiği gibi AKP’yi de zor durumda bıraktı. MHP’nin son çare olarak el altından organize ettiği Elazığ, Konya gibi şehirlerdeki yürüyüş ve saldırılar, özellikle Doğan Grubu tarafından iki halkın karşı karşıya gelme manzaraları olarak haber bültenlerinde ve gazete manşetlerinde yer aldı. Sürecin iki günah keçisi hemen tespit edildi. AKP ve DTP. Doğan Grubu, devletin askerlerimizi şehit edilenlere teslim edildiğini alttan alta dillendirmeye başladı.

Aslına bakılırsa gerçekten de “açılım süreci” boyunca Başbakan Erdoğan ve yardımcısı Bülent Arınç tarafından dile gelen cümleler, ülkenin 85 yıllık ezberini büyük oranda altüst etti. PKK’lilerin görkemli karşılanmaları “seferden dönen galipler ve yenilmiş Türk milleti” olarak lanse edilince iş sarpa sardı. Durumdan aynı zamanda nemalanmaya çalışan Başbakan gelin üzüm salkımını birlikte yiyelim şeklinde belki de DTP’ye çağrıda bulundu.

Öte yandan önümüzdeki süreçte Öcalan’ın büyük oranda barış sürecinin devamından yana tavır koyması bekleniyor. Bu durum, AKP cephesinde de devam ederse belli gelişmelerin yaşanabileceğini düşünebiliriz. Ancak AKP’nin ordu ile anlaştığını dolayısıyla sürecin daha problemsiz yürüyeceğini düşünenlerin yanılabileceğini grupların geliş saatlerinde Kandil üzerinde F-16’ların uçurulması ve Genelkurmay’ın olağan basın toplantısında “geliş şekillerinin kabul edilemez olduğu”nun açıklanması bozar gibi oldu. Bu hamlelere AKP cephesi, “AKP ve Gülen’i Bitirme Belgesi”nin gerçek olduğu yönündeki haberlerle cevap verdi. Bir yerde TSK biraz hizaya getirildi, durum eşitlendi.

PKK ve hükümet arasındaki dengede herkes kendi durumunu kurtarma derdine düşünce “barış umutları” biraz daha belirsizleşti. AKP’nin İçişleri Bakanı eliyle yürüttüğü çalışmalar, işin aslına bakılırsa pek meyvesini veremedi. Lakin açılım sürecinde görüştüğü onlarca sivil toplum kuruluşu, TÜSİAD vb. yapılar sessiz kalıp izlemeyi tercih ettiler. Her ne kadar barış gruplarının görkemli bir şekilde karşılanmış olması “gerçek çözüm hevesini devlete yansıtma” amaçlı gibi görünse de hükümet, 30 yıllık bir sürecin sonunda attığı adımdan tereddüde düşmüş oldu.

Yazdan beri eski tür yöntemlerin iflas ettiğine hepimiz şahit olduk ancak yerine ne konacağını da bilmiyoruz. Bu bir cilalama yöntemi mi yoksa gerçek bir demokrasi girişimi mi bunu bilemiyoruz. Hükümet, şimdilik gelen gruplardan kimseyi tutuklamayarak “gelin devletin şefkatli kollarında yaşayın” demek istedi. Ancak nasıl bir yaşam sunulacağı hususunda her şey belirsizliğini koruyor. Nitekim Cemil Bayık, gruplar daha yoldayken “Barış gruplarına olumlu yaklaşmak PKK'nin dağdan inmesine yol açmaz. Eğer PKK dağa çıktıysa bunun nedenleri var. Kimse keyfinden dağa çıkmadı… Kürt halkının kimlik sorunu, Kürt halkının dil sorunu, kültür sorunu, özgürce kendi kimliğiyle örgütlenip kendisini ifade etme, siyaset yapma sorunu var. Eğer bunlar garantiye alınırsa PKK dağdan iner.” şeklinde açıklamada bulundu.

Eski düşünceden “hakim ve savcılarını ve de ırkçı-darbeci geleneği” tamamen tasfiye edemeyen AKP hükümetini neler beklediğini bilemiyoruz. Öte yandan bu düşünceden olanların DTP’yi kapatmayacağına dair bir işaret de yok. DTP’nin kapatılması durumunda -ki uzak bir olasılık değil-sürecin nasıl ilerleyeceği merak konusu. Proje hazırlama dersinden Öcalan’ın hamlesiyle şimdilik bütünlemeye kalmış görünen Hükümet ve TSK, kuyruk sıkışınca ilk cümlede niyeti açık etmeye başladı: “Yeniden başa dönülür, sil baştan yapılır...” “Gelişlerin şekli kabul edilemez.”

Veysi Sarısözen’in ifadesiyle “PKK'yi tasfiye, DTP'yi marjinalize etme amacını perdeleyen bu açılım siyaseti şimdilik alt üst oldu.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü