Kürt Planı ve TRT 6
TRT 6 girişimi için her gün onlarca görüş ortaya atılıyor. Kürtçe’nin farklı lehçelerinde yayın yapacak olan bu televizyon kanalı, şimdiden mizahçılara iyi veriler sunacak gibi. Hani iyi mizah, büyük trajedilerden doğar derler ya Kürtçe kanalın Kürt hareketi açısından istenirse çok iyi bir siyasi koz ve mizah aracı olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz. Nitekim ilginç tespitler yapılmaya başlandı bile: “Şivan Perwer mi, Şivan Perver mi, Muhsin Kızılkaya mı, Muxsîn Qizilqaya mı? Nevruz mu Newroz mu? Görünen o ki TRT 6 dilbilimciler için de sunacağı malzeme ile inanılmaz tespitlere vesile olacak.
Kamusal yayın yapacak olan TRT 6, yayınını yapadursun binlerce köy adı değiştirilen, çocuklarına ve sokaklarına Kürtçe isim koyamayan bir halk, bu ikilikleri deşifre edebilirse; Kürtçe ile ilgili ceza alan insanlar tazminat davası açma, dilinden ve kültüründen dolayı yasaklananlar, gözaltına alınanlar, hapse atılanlar, belediye başkanlığı görevinden alınanlar, sahnelerinden indirilenler, albümleri ve kitapları yasaklananlar mahkemelere başvurma hakkına sahip olabilirler.
Öte yandan Kürt hareketinin mücadelesi sonucu ortaya çıkan kazanımların PKK karşıtları bazı Kürtler tarafından ranta dönüştürülmesi PKK’nin hainler, işbirlikçiler söylemini bir ölçüde haklı çıkarabilir. Bu yüzden devlet bir yandan Kürt halkının iradesini kırmaya ve sesini kısmaya çalışırken, TRT’nin var olan kırmızı çizgileri doğrultusunda yayın yapacak gibi görünen TRT 6’da çalışan Kürtleri zor bir sınav beklemektedir. Bir yandan ROJ TV kapatılmaya, Kürt çocuklarına bombalar ve kurşunlar yağdırılmaya, kollar kırılmaya, hava ve kara operasyonlarına devam edilirken ahlakî ve onurlu duruş, vicdanî sorumluluk gibi kavramlar bu televizyona çalışan insanların kâbusu olabilir. Kimin kendisini nerede konumlandırdığına dair bu veriler, bir kısım Kürt aydın ve sanatçıları için de çizgilerin netleşmesine vesile olacaktır. Her açılışta İstiklâl Marşı’na eşlik edecek kan kırmızısı bayrağın rengi Kürt ve Türk kanıyla sulandıkça bazılarının psikolojisi hepten bozulabilir. İşte o zaman “tek’e tek” programında devletin TRT 6’sını göklere çıkaran Mehmet Metiner gibi kişilikler “meğerse ben Kürt değilmişim” diyebilir.
TRT 6, inkâr ve asimilasyon politikasının deşifre edilmesi için iyi bir fırsata dönüştürülebilirse kimlik ve varlık mücadelesindeki Kürt hareketi, devletin kalesine bir gol daha atmış olur. Ancak sonucu beklemekte de fayda var. Nitekim general Başbuğ’un göreve gelmesiyle TRT 6 çalışmaları hız kazandı. TRT 6’yı bir bütün olarak devletin PKK’ye dönük farklı bir süreç işletme planının bir parçası olarak düşünmekte fayda var. Kürtçe TV, Kürtçe kurslar, Mardin Üniversitesi’nde Kürt kürsüsünün kurulması ve İmralı’ya birkaç mahkum gönderme planları diğer bir tabirle ağza bir parmak bal çalma girişimleri mevcut politikaları tamamen tıkanan devlet aygıtına bir süreliğine de olsa nefes aldırmak amaçlıdır. Amaç bellidir: dil dediniz kurs açtık, televizyon dediniz televizyon açtık, eğitim dediniz üniversitede kürsü açtık, yatırım yok dediniz GAP’a yatırım yaptık denecek. Amaç PKK’nin Kürt mücadelesinin nedenleri arasında saydığı bütün temel tezlerinin altını boşaltmaktır. Her ne kadar Kürtlerin bu tür kısmî kazanımları büyük oranda PKK hareketinin bir sonucuysa da devletin mesajı bellidir: Tüm kültürel, siyasal, dilsel tezlerinin içi boşaltılmış kontrol edilebilir bir PKK yaratmak. Bu anlamda bakıldığında devlet, Osmanlı geleneğinden gelen Kürtleri Kürtlere karşı kırdırma/kullanma politikasından şaşmamış görünüyor. Bu yönüyle bazı Kürt kurumlarının “kültür korucusu” saptaması yerindedir. Nitekim askeri alandaki mücadelede “silahlı, maaşlı korucular”, medya alanındaki mücadelede “medya korucularının” sayısı az değildir. Bunlar Kürt’tür ve kendilerince Kürdü, Kürt mücadelesini yapanlara karşı korumakla görevlidirler.
Kürtler, sistem planlarına karşı kafası çabuk karışabilen bir halktır. Belki de bu söz, büyük bir gaftır fakat 2000’li yıllardaki kafa karışıklığını ve sonuçlarını hatırlamakta fayda var. Önümüzdeki sürecin neler getireceğini kestirmek güç olmakla birlikte son dönemdeki yoğun trafik tasfiye amaçlı planlamanın çok güçlü şekilde gündemde tutulduğunu gösteriyor.
Bu aşamada sorulması gereken haklı sorulardan birisi de şudur: Velev ki devlet Kürtlere istedikleri hakları teslim etti ne olacak? Kürt hareketi açısından bakıldığında bu sorunun cevabı “alternatiflerin hazırlanmamış olmasıdır.” Kürtler, gerek dil, gerek kültür-sanat gerekse de eğitim açısından bir takım gelişmeler kaydetmekle birlikte sözkonusu alanlara dönük alternatif bir örgütlenmeye ve okullaşmaya gidememişlerdir.
"Devlet, adı Kürtçe yazılmayan çocuklardan ve Kürtçe davetiye yazan belediyelerden özür dileyecek mi? Böyle bir televizyon açıyorsa, Kürt dilini ve kimliğini anayasal çerçevede tanıyıp kabul etmesi gerekmiyor mu? TBMM'de birkaç kelime kullanılan Kürtçe’yi neden 'bilinmeyen bir dil olarak' görüyorsunuz? Neden Diyarbakır, Doğubeyazıt ve Viranşehir'de sokak ve parkların Kürtçe isimlerini yasaklıyorsunuz?." 27 Aralık tarihinde Kürt kurumlarının yaptığı ortak açıklamada sordukları yukarıdaki sorular, gerçek planın anlaşılması açısından traji-komik veriler de sunuyor. TRT 6’ya çalışmak, Kürt kültür-sanatı ve hakları üzerinden değil ama Kürt imgesini sömürerek Türk televizyonlarına yamananlar için iyi bir fırsat olabilir belki. Fakat damlardan antenlerin, evlerden kumandaların toplatıldığı dönemleri hatırladıkça istihbaratçı bir müdürün yönetiminde açılan TRT 6’nın “dizginleri elimizde tutalım kaygısı” Kürtleri mücadelelerinden alıkoymaya yetmeyecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak TRT 6, devletin kendi tutarsızlıklarının zahmetsizce gözler önüne serilmesi anlamında iyi bir fırsata dönüştürülebilir. Binlerce yasaklamanın desifrasyonu için TRT 6, şimdiden ilginç veriler sunuyor. Mesela yasaklı olduğu için Türkiye’ye gelmediğini söyleyen Şivan’ın devletin televizyonunda banttan da olsa konser vermesi(?), Suruç’taki sokağa Rojin ismini verdirtmeyen devletin kendi kanalında Rojin’e program yaptırmak istemesi gibi. Öte yandan TRT 6’ya yapacakları hizmet karşılığında para kazanacakların, sokaklarda polise taş atma cesaretini gösteren ve bunun karşılığında 23 yıla kadar hapis cezası istenen Kürt çocuklarına teşekkür etmeleri gerekmez mi?
Sözü sanatçı Rojhan Bekes’in ANF’ye verdiği demeçle ile bitirmek sanırım en doğrusu: “Her ne kadar ülkedeki Kürt varlığının ehlileştirilmesi olarak bakmak mümkünse de Kürtçe Mücadelesi'nin zaferi olarak bakmak da mümkün. Çok yakın geçmişte Kürtlerin kendi arasında bile Kürtçe konuşması yasakken şimdi devlet televizyonun Kürtçe yayın hazırlamasını, “yasakçıların kendi yüzlerine tükürmesi” olarak düşünüyorum. Bugün 'bir varmış' dedikleri, 'dün' bir yoktuysa' gelecekte ne diyeceklerine, ne yapacaklarına da güvenmemek lazım. Kaldı ki yayın amaçları, 'Temiz Kürt' arayarak ortaya konulmuştur. Bunu yapanların “Kirli Sicilli Türk” olması da ayrı bir eğlence konusu....”(28.12.2008)
Kamusal yayın yapacak olan TRT 6, yayınını yapadursun binlerce köy adı değiştirilen, çocuklarına ve sokaklarına Kürtçe isim koyamayan bir halk, bu ikilikleri deşifre edebilirse; Kürtçe ile ilgili ceza alan insanlar tazminat davası açma, dilinden ve kültüründen dolayı yasaklananlar, gözaltına alınanlar, hapse atılanlar, belediye başkanlığı görevinden alınanlar, sahnelerinden indirilenler, albümleri ve kitapları yasaklananlar mahkemelere başvurma hakkına sahip olabilirler.
Öte yandan Kürt hareketinin mücadelesi sonucu ortaya çıkan kazanımların PKK karşıtları bazı Kürtler tarafından ranta dönüştürülmesi PKK’nin hainler, işbirlikçiler söylemini bir ölçüde haklı çıkarabilir. Bu yüzden devlet bir yandan Kürt halkının iradesini kırmaya ve sesini kısmaya çalışırken, TRT’nin var olan kırmızı çizgileri doğrultusunda yayın yapacak gibi görünen TRT 6’da çalışan Kürtleri zor bir sınav beklemektedir. Bir yandan ROJ TV kapatılmaya, Kürt çocuklarına bombalar ve kurşunlar yağdırılmaya, kollar kırılmaya, hava ve kara operasyonlarına devam edilirken ahlakî ve onurlu duruş, vicdanî sorumluluk gibi kavramlar bu televizyona çalışan insanların kâbusu olabilir. Kimin kendisini nerede konumlandırdığına dair bu veriler, bir kısım Kürt aydın ve sanatçıları için de çizgilerin netleşmesine vesile olacaktır. Her açılışta İstiklâl Marşı’na eşlik edecek kan kırmızısı bayrağın rengi Kürt ve Türk kanıyla sulandıkça bazılarının psikolojisi hepten bozulabilir. İşte o zaman “tek’e tek” programında devletin TRT 6’sını göklere çıkaran Mehmet Metiner gibi kişilikler “meğerse ben Kürt değilmişim” diyebilir.
TRT 6, inkâr ve asimilasyon politikasının deşifre edilmesi için iyi bir fırsata dönüştürülebilirse kimlik ve varlık mücadelesindeki Kürt hareketi, devletin kalesine bir gol daha atmış olur. Ancak sonucu beklemekte de fayda var. Nitekim general Başbuğ’un göreve gelmesiyle TRT 6 çalışmaları hız kazandı. TRT 6’yı bir bütün olarak devletin PKK’ye dönük farklı bir süreç işletme planının bir parçası olarak düşünmekte fayda var. Kürtçe TV, Kürtçe kurslar, Mardin Üniversitesi’nde Kürt kürsüsünün kurulması ve İmralı’ya birkaç mahkum gönderme planları diğer bir tabirle ağza bir parmak bal çalma girişimleri mevcut politikaları tamamen tıkanan devlet aygıtına bir süreliğine de olsa nefes aldırmak amaçlıdır. Amaç bellidir: dil dediniz kurs açtık, televizyon dediniz televizyon açtık, eğitim dediniz üniversitede kürsü açtık, yatırım yok dediniz GAP’a yatırım yaptık denecek. Amaç PKK’nin Kürt mücadelesinin nedenleri arasında saydığı bütün temel tezlerinin altını boşaltmaktır. Her ne kadar Kürtlerin bu tür kısmî kazanımları büyük oranda PKK hareketinin bir sonucuysa da devletin mesajı bellidir: Tüm kültürel, siyasal, dilsel tezlerinin içi boşaltılmış kontrol edilebilir bir PKK yaratmak. Bu anlamda bakıldığında devlet, Osmanlı geleneğinden gelen Kürtleri Kürtlere karşı kırdırma/kullanma politikasından şaşmamış görünüyor. Bu yönüyle bazı Kürt kurumlarının “kültür korucusu” saptaması yerindedir. Nitekim askeri alandaki mücadelede “silahlı, maaşlı korucular”, medya alanındaki mücadelede “medya korucularının” sayısı az değildir. Bunlar Kürt’tür ve kendilerince Kürdü, Kürt mücadelesini yapanlara karşı korumakla görevlidirler.
Kürtler, sistem planlarına karşı kafası çabuk karışabilen bir halktır. Belki de bu söz, büyük bir gaftır fakat 2000’li yıllardaki kafa karışıklığını ve sonuçlarını hatırlamakta fayda var. Önümüzdeki sürecin neler getireceğini kestirmek güç olmakla birlikte son dönemdeki yoğun trafik tasfiye amaçlı planlamanın çok güçlü şekilde gündemde tutulduğunu gösteriyor.
Bu aşamada sorulması gereken haklı sorulardan birisi de şudur: Velev ki devlet Kürtlere istedikleri hakları teslim etti ne olacak? Kürt hareketi açısından bakıldığında bu sorunun cevabı “alternatiflerin hazırlanmamış olmasıdır.” Kürtler, gerek dil, gerek kültür-sanat gerekse de eğitim açısından bir takım gelişmeler kaydetmekle birlikte sözkonusu alanlara dönük alternatif bir örgütlenmeye ve okullaşmaya gidememişlerdir.
"Devlet, adı Kürtçe yazılmayan çocuklardan ve Kürtçe davetiye yazan belediyelerden özür dileyecek mi? Böyle bir televizyon açıyorsa, Kürt dilini ve kimliğini anayasal çerçevede tanıyıp kabul etmesi gerekmiyor mu? TBMM'de birkaç kelime kullanılan Kürtçe’yi neden 'bilinmeyen bir dil olarak' görüyorsunuz? Neden Diyarbakır, Doğubeyazıt ve Viranşehir'de sokak ve parkların Kürtçe isimlerini yasaklıyorsunuz?." 27 Aralık tarihinde Kürt kurumlarının yaptığı ortak açıklamada sordukları yukarıdaki sorular, gerçek planın anlaşılması açısından traji-komik veriler de sunuyor. TRT 6’ya çalışmak, Kürt kültür-sanatı ve hakları üzerinden değil ama Kürt imgesini sömürerek Türk televizyonlarına yamananlar için iyi bir fırsat olabilir belki. Fakat damlardan antenlerin, evlerden kumandaların toplatıldığı dönemleri hatırladıkça istihbaratçı bir müdürün yönetiminde açılan TRT 6’nın “dizginleri elimizde tutalım kaygısı” Kürtleri mücadelelerinden alıkoymaya yetmeyecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak TRT 6, devletin kendi tutarsızlıklarının zahmetsizce gözler önüne serilmesi anlamında iyi bir fırsata dönüştürülebilir. Binlerce yasaklamanın desifrasyonu için TRT 6, şimdiden ilginç veriler sunuyor. Mesela yasaklı olduğu için Türkiye’ye gelmediğini söyleyen Şivan’ın devletin televizyonunda banttan da olsa konser vermesi(?), Suruç’taki sokağa Rojin ismini verdirtmeyen devletin kendi kanalında Rojin’e program yaptırmak istemesi gibi. Öte yandan TRT 6’ya yapacakları hizmet karşılığında para kazanacakların, sokaklarda polise taş atma cesaretini gösteren ve bunun karşılığında 23 yıla kadar hapis cezası istenen Kürt çocuklarına teşekkür etmeleri gerekmez mi?
Sözü sanatçı Rojhan Bekes’in ANF’ye verdiği demeçle ile bitirmek sanırım en doğrusu: “Her ne kadar ülkedeki Kürt varlığının ehlileştirilmesi olarak bakmak mümkünse de Kürtçe Mücadelesi'nin zaferi olarak bakmak da mümkün. Çok yakın geçmişte Kürtlerin kendi arasında bile Kürtçe konuşması yasakken şimdi devlet televizyonun Kürtçe yayın hazırlamasını, “yasakçıların kendi yüzlerine tükürmesi” olarak düşünüyorum. Bugün 'bir varmış' dedikleri, 'dün' bir yoktuysa' gelecekte ne diyeceklerine, ne yapacaklarına da güvenmemek lazım. Kaldı ki yayın amaçları, 'Temiz Kürt' arayarak ortaya konulmuştur. Bunu yapanların “Kirli Sicilli Türk” olması da ayrı bir eğlence konusu....”(28.12.2008)
Yorumlar
Yorum Gönder