Ergenekon: Muhaliflerin İzleyeciliği

Ergenekon Davası’nın geldiği son aşama muhalif yapıların, insan hakları kurumlarının ve aktivistlerin, DTP, ÖDP, EMEP gibi siyasi partilerin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların kafa karışıklığı ile özetlenebilecek (birkaç istisna hariç) “izleyici” politikalarının da katkısıyla tam bir fiyasko ile kapanmak üzere. Başından beri sözkonusu davaya seyirci kalmanın ötesine geçememek şeklinde özetlenebilecek bir durum yaşanıyor. Esasında dava, gerçeklerin deşifrasyonu açısından önemli fırsatlar sunmasına rağmen “ABD destekli, AKP-ordu uzlaşması” değerlendirmelerinin ötesine geçip net bir politika geliştirilebildiği söylenemez. İnsan hak ve hukukunun ayaklar altına alındığı, sivil alanın daraltıldığı, şiddet olgusunun yüceltildiği ve tüm bunlar neticesinde binlerce faili meçhul cinayeti işleyen derin değil apaçık devlet anlayışının deşifrasyonu AKP yanlısı medyanın insafına terk edilmiş durumda.

Tüm bu süreçte solcuların ABD karşıtı olma sevdası, Kürt hareketinin de “TRT 6 ve sansürcü ve manipülatif bir anlayışla Kürdistan Post gibi sitelerde gündem olan Beşikçi-Öcalan” tartışmalarına saplanıp kalması soruşturmanın üstünün kapatılması girişimlerini bilerek veya bilmeyerek destekler nitelikte. Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz tüm muhalif yapıların, davaya örgütlü bir şekilde müdahil olma, alternatif mahkemeler kurma, faili meçhullere kurban giden aileleri sürece dahil etme, sürece tanıklık edenlere ulaşma, hakikatlerin ortaya çıkarılması için alternatif komisyonlar kurma, mağdurların öncülüğünde imza kampanyaları ve mitingler düzenleme gibi politikaları/planlamaları gündemlerine almamaları tartışılmaya değerdir. Örneğin DTP’nin kuyuların yanı başında değil bir miting düzenleme bir basın açıklaması bile yapamaması düşündürücüdür. İnsan hakları kuruluşlarının ve demokratların faili meçhullerin aydınlatılması için başta mağdurların aileleri olmak üzere herhangi bir imza kampanyası bile düzenlememesi sürece seyirci kalmanın bir diğer ifadesidir. Alternatif medyada sürece tanıklık edenlerle değerlendirme ve derlemeye dönük bir röportaj bile yapılmaması utandırıcıdır. Muhalif denebilecek avukatların teşhir edilmiş ya da itiraf edilmiş JİTEM merkezli olayları mahkemelere taşımak için güçlü bir girişimde bulunmaması ayrı bir seyircilik durumudur.

Türkiye’nin pisliklerle dolu geçmişinin aydınlatılması; hem Kürt hareketinin haklılığının bir kez daha açığa çıkması hem DTP gibi partilerin sözde kalan Türkiyelileşme söylemine hem de Kürt hareketinin kendi iç hukuksuzluklarına çekidüzen vermek açısından sayısız fayda sağlayabilirdi. Devletin ve onun tekçi zihniyetinin nelere mal olduğunun insanlara doğru anlatılabilmesi gerekiyor. Ezberci bir sistemle yönlendirilen, muhafazakarlaştırılan ve de militaristleştirilen insanların büyük bir bölümü Kürdistan’daki savaşı sadece medya, TSK ve hükümetlerin politikalarından takip etmektedir. Tüm algılar ve gerçekler buna göre şekillendirilmiştir. Faili meçhullerin ortaya çıkarılması, kuyuların açılması demek devlet ve asker politikalarının iflası anlamına gelecektir. Muhalif yapılar ve Kürtler, Ergenekon sürecine büyük oranda seyirci kalmakla deşifre edilemeyen açık ve gizli devlet politikalarının gelecekte de Kürdistan’da pervasızca uygulanabilmesine çanak tuttuklarının farkında değiller mi acaba? Sözünü ettiğimiz yapıların kafa karışıklığı nedense bitmek bilmiyor. Bu kafa karışıklığı, devletin kısa yoldan kendini ve politikalarını temize çıkarma hamlesine katkı sağlıyorsa çekilen tüm bilinen acılar ve dökülen gözyaşları neden acaba?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü