Kayıtlar

Mart, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Varmış Bir Yokmuş!

Resim
Bilindiği gibi Anadolu’da Yaşar ve Yeter isimleri sıkça kullanılır. Kendisinden önce doğan kardeşleri öldüğü için -bir umut olsa gerek- yaşasın diye yeni doğan çocuğa Yaşar adı verilir. Yeter için ise tam tersini söylemek mümkündür. Yeter’in kendisinden önce doğmuş ve yaşamakta olan birçok kardeşi vardır. Kaba bir tanım ile inanca göre; Yeter yaşasa da olur yaşamasa da fakat Yaşar yaşatılmalıdır. Aziz Nesin, fizyolojik olarak varolan ancak devlet kayıtlarında daha doğmadan ölmüş gösterilen Yaşar’ın traji-komik hikâyesini anlatır Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı eserinde. Yaşar, devletin işine geldiğinde yaşadığını var saydığı, işine gelmediğinde ise yok saydığı bir karakterdir. Ya sev ya terk et cümlelerinin pervasızca kullanıldığı bugünlerde bakarsınız tiyatrocu arkadaşlar, Kürtlerin karşılaştığı “varlık ve yokluk ikilemini” sahneye aktarır. Bu önerimizi kayda değer gören tiyatroculara yardımcı olabilmek için naçizane birkaç cümle ile başlangıç yapmak istedik. Sürç-i lisan ettiysek aff

Hasan Bildirici İle Söyleşi

Resim
Kürtler ve devlet açısından “sorun” denen şey nedir? Nasıl oldu da Kürtler, “sorunlu” bir halk oldu? Bu sorun, bütün bir Kürt tarihini, isyanları, Kürdistan’ın dört parçaya bölünme hikâyesini, yasağı, hileyi, dolandırılmışlığı, kardeşlik numaralarını, dil ve kültür yasağını içeriyor. Hangi birini anlatalım! 40 milyon olduğu halde devletsiz olan tek halk. Yirmi milyon olduğu halde kendi ana dilinde bir ana okulu dahi olmayan bir halk. Meclisteki milletvekilleri, ülkelerinin adını “bölge”, halkı da “bölge halkı” olarak niteliyor. Yıllar sonra anadilini kendi parasıyla öğrenmesi için lütuf cinsinden dil kursları açılıyor. Çocuklarına isim veremiyor. Alfabesindeki bazı harfleri kullanamıyor. Siyasi nitelikli mitinglerde kendi dilinde propaganda yapamıyor. Varın gerisini siz düşünün. Çoğu aydın, Kürt sorununun artık bir dünya sorunu haline dönüştüğünü ifade ederken siz “Kürt sorununun en sonunda Türkiyelileştiğini; Kürtleri Türkiyelileştirmek isterken, sorunun Türkiyelileşmesi garip bir ha

Ölüme Alışmak

Resim
Sezai Karakoç, “Anneler ve Çocuklar “ adlı şiirinde “ölüm” temasını şöyle dile getirir: “Anne ölünce çocuk/bahçenin en yalnız köşesinde/elinde bir siyah çubuk/ağzında küçük bir leke/çocuk öldü mü güneş/simsiyah görünür gözüne/elinde bir ip nereye/bilmez bağlayacağını anne/kaçar herkesten/durmaz bir yerde/anne ölünce çocuk/çocuk ölünce anne” Ana akım Türk medyasında genel bir tavırdır; her asker ölümünde annelerin ve eşlerin gözyaşlarına odaklanmak. Bütün bir cenaze merasimi boyunca kameraların görüş açısı asker annelerinin, eşlerinin gözlerinden süzülen gözyaşlarına ve de yetim çocuklara odaklanır. Bazen de eşlerin ya da annelerin gözlerinden yaş akmaz. İşte o zaman bu durum “dik durmak” olarak lanse edilir. Her ölümün bir yıkım olduğu gerçeğini gizlemek açısından bu durum, bir süreliğine de olsa “teröre karşı dimdik ayakta olma” ile özdeşleştirilir. Merasimlerde ve manşetlerde asker kıyafetleri giydirilmiş çocuklar ise sadece ve sadece yeni ölü adaylarıdır aslında. Gün gelecek babası

Dokuz Sekizlik Manipülasyon ve Romanlar

Malum biz eğitimciler, “yedi cihana nam salmış” bu memlekette sürüngen muamelesi görsek de ırkçı müfredattan bunalan beyinlerimizi birazcık dinlendirebilmek adına iki aylık yaz tatiline hak kazanmış bir camiayız. Bu dönemde, kumandanın tuşlarıyla kanaldan kanala zaplarken karşıma çıkan yarışma programlarına takılmadan edemedim. Bu programlardan biri “İlle de Roman Olsun”, diğeri de “Romanstar”dı. Roman kültürünün popüler anlamda rağbet gördüğü dizilerden biri de daha önce Show TV’de yayınlanan Cennet Mahallesi’ydi. Dizinin ismi başlı başına Romanların hayatlarıyla dalga geçer nitelikteydi. Kuşkusuz ki Romanların yaşadığı mekânlara “cennet” yakıştırması yapanlar, Romanların hayatını “vur patlasın çal oynasın”dan ibaret olduğunu aşılama gayretindeydiler. Hem dizide hem de yarışma programlarında sürekli bir neşe ve eğlence halini yansıtanlar üçüncü sınıf vatandaşlık olgusundan, çökmeye yüz tutmuş eski binaların odalarından, anadol marka küçük kamyonetler arkasında, içi atık maddelerle, çö

Li Muzîka Kurdan a Kevneşopî Nêrîneke Giştî

DESTPÊK Ji bo kesên ku bixwazin der barê muzîka kurdî de lêkolînan bikin, mixabin zêde çavkanî peyda nabin. Ev “nivîsa berhevkirî” ji bo ku bingehekê ji kesên ku bixwazin der barê muzîka kurdî de agahiyan bi dest bixin re çêbike, bi jêsûdwergirtina ji çavkaniyên cur bi cur hatiye amadekirin. Bi taybetî jî daxuyanî û lêkolînên ku di warê formên muzîkal de hatine kirin, ji ber ku bêhtir lêhurbûna li ser formên li herêma Culemêrgê ne, hemû formên di muzîka kurdî de kite bi kite nagire nava xwe. Di navbera herêman de şibîn û guherînên çawan hene û ev guherîn çi ne bi kurtasî li ser wan hatiye sekinandin. Ji ber kêmasiya çavkaniyan, dê bê dîtin ku daxuyaniyên der barê dîroka muzîka kurdî de zêde ne berfireh in. Ev sernav bêhtir, bi fikra ku “der barê dîroka muzîkê de agahiyên bi vî rengî hene” hatiye amadekirin. Her wiha dê bê dîtin ku pêdivî bi berfirehkirina xebatên di warê hevhîkariya muzîka kurdî ya bi muzîka gelên din ên herêmê re jî heye. KOKA KURDAN Der barê koka kurdan de em dikarin

Cumhuriyet’ten Günümüze Kürt Müziği(2)

"Sözlü Kültür ve Dengbêjlik" Sesin biçim ve devinim kazanmış sanatsal bir formla dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması diye tanımlanabilecek müziğin, kuşkusuz ki tek bir tanımını yapmak çok zordur. Çünkü müzik, toplumların sosyolojik, kültürel, politik, psikolojik, ekonomik vb. yapılarıyla, evreleriyle ve kimlikleriyle de ilişkilidir. Kürt müziği, genellikle ortak bir biçim içinde yaratılıp üretildiği zamandan bugüne kadar yaşayan, bulunduğu yöre ve çevrelerde icra edilen; çoğunlukla anonim bir müziktir. Bu geleneksel müzik, yerel kültürlerin izlerini taşır ve 20. yüzyıldan önceki yaratıcılarının adları çoğunlukla gün yüzüne çıkarılmış değildir. Kulaktan kulağa aktarılarak günümüze kadar ulaşan geleneksel Kürt müziğini ve onun dayandığı sözlü kültür zenginliklerini; Kürtlerin tarihsel süreç içerisinde geçirdikleri evreleri ve toplumsal yapılarını, bağlı bulundukları devletlerin baskı ve asimilasyon politikalarını, Kürt halkının varoluş mücadelesini irdelemeden yor