Ergenekon Dopingi: Sabrın Taştığı Nokta

Ergenekon soruşturması, AKP’nin kapatılması istemi ile açılan dava derken gündemin ancak üçüncü sırasında yer alan Newroz kutlamaları ve kutlamalarda açığa çıkan toplumsal direniş havası, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın uyarısı ile1 “milli birlik ve beraberlik” yolunda ciddi sıkıntılar yaşayan, uzlaşamayan ülkenin iki güç/iktidar bloğunun imdadına yetişti. Başta İnönü ekolünün “tekçi ve ıslahatçı” çizgisinin yılmaz takipçisi Deniz Baykal ve DTP hariç diğer parti liderleri, sırasıyla Çankaya köşküne davet edilerek “Kürtlerin nasıl yen-il-eceği” üzerine yaptıkları hesaplar gözden geçirildi. Ağızlar sulanırken tablo da netleştirildi; “her şey bir yana, Kürtler öte yana”.
Kürtler açısından son dönem gelişmelerine bağlı olarak tablonun net olduğunu söylemek mümkün. “Anti-ABD’ci, anti-AB’ci ırkçı ve irredentizm yanlısı Ergenekon bloğu” Kürtleri, Türkleştirmeyi veya topyekün imha etmeyi planlarken, ABD’ci, kısmen AB’ci, neo-liberalci blok ise (ki şu ana kadar TSK bu kanattan tam olarak ayrılmış değil) Kürt kimliğini sözde kabul etmekle birlikte zamana yayarak eritmeyi, operasyonlara devam etmeyi ve alışagelmiş paketler sunmayı öneriyor. Her iki bloğun da Kürt sorununu şiddet ile çözme yolunda birbirlerinden çokta ayrışmadıkları, hatta Newroz sonrası tepkilerine bakılırsa ufak nüanslar dışında uzlaştıkları bile söylenebilir.
MHP lideri Bahçeli, Newroz’da ortaya çıkan olayları; “Aziz milletimizin gösterdiği bu metaneti, bir yanlış değerlendirme yaparak boyun eğme zannedenler, sabrın taştığı noktada başlarına gelecek akıbeti Türk tarihine bakarak görebilirler.” şeklinde yorumlarken; Baykal ise her şeyi bir kenara bırakıp “Newroz”da ortaya çıkan tablonun kabul edilemez olduğunu vurguluyor, bunu “AKP’nin yumuşak” politikalarına bağlıyor ve acilen tedip ve tenkili (yola getirmek, terbiye etmek/korku ve ibret verecek biçimde cezalandırma, ortadan kaldırma) çağrıştıran önlemler alınması gerektiğini muştuluyordu.
Muhtemelen önümüzdeki günlerde, ülkedeki problemlerin çözümü aşamasında hiçbir konuda uzlaşamayan MHP, CHP, DSP, BBP, İP, TKP gibi muhalefet partileri, AKP hükümeti, TSK, ana akım medya, Kürt meselesi üzerinde “mutlak” bir mutabakata varacak, “her yere daha büyük bayraklar” asacak, “hazır giyim söylemlere” yeniden sarılacak, Kürtlerin taktiklerine karşı “ortak stratejilerini” gözden geçirip daha da sertleştireceklerdir. Polisiyle, ordusuyla, sivil! toplum örgütleriyle, siyasi partileriyle sinirli ruh hallerinin acısı Kürtlerden çıkarılmaya çalışılacak, bir nebze de olsa “uzlaşma” bekleyen halkımıza milletin bölünmez bütünlüğünü, gücünü vurgulayan önemli mesajlar verilecek, çözüm bekleyen Kürtlere de hadleri bildirilmeye çalışılacaktır.
Ergenekon soruşturmasında yüksek duvarlara toslayıp, derdine deva arayan AKP hükümeti, Kürt meselesinde ise şerefli bayrağın taşıyıcılığını öncelikle askerlere ve -Newroz’da da belli oldu ki- polislerine de devretti. Böylece asker-polis el ele, Kürtleri terbiye etmeye başladı. Çoluğu çocuğu, kadını erkeği, genci yaşlısı önüne kim gelirse “sel hareketi” ile süpürmeye, coplarını şakırdatmaya, kemikleri kırmaya, Allahü Ekber naraları ve ne mutlu Türküm diyene sesleri arasında kurşunlar atmaya, 38 Dersim olaylarındaki gibi demir kuşlarını uçurmaya, ele geçen kim varsa tutuklamaya; kısacası bir bayramdan bir trajedi yaratmaya başladılar.
Bu arada haber bültenleri, sportmen devletin sportmen bakanı Kürşat Tüzmen’in Hindistan’da çekilmiş görüntülerini, “işte gerçek Nevruz böyle kutlanır.” diye veriyor, sinirli ruh halleri içinde bu sene demir dövmeyi unuttuklarından Ergenekon’dan çıkamayan! devlet büyüklerinin açığını, beyazlara bürünen Bakan Tüzmen’in başından aşağı dökülen kan kızılı sıvı ile bayrağımızın rengine bürünen salakça pozlarıyla kapatıyordu. Devletin Bakanı Tüzmen’in kan kızılına bürünen elbisesinin rengini, Kürt illerinde polis ve asker coplarıyla afyon içmişe dönen Kürtlerin gerçek kan kızılına bürünmüş yüzleri tamamlıyordu. Tablo yine ve yeniden netti: kol kırılır yen içinde kalırdı. Nedense Hakkari'de polisin kameralar önünde şov yaparcasına kolunu kırdığı 15 yaşındaki C.E.’nin haber özelliği taşıyan görüntüleri ve bu yetmiyormuş gibi bir de tutuklanması haber olamıyordu.
İşin gerçeği, Newroz’da yaşanan yasakların neden olduğu şiddet kullanımı, yüzlerce tutuklama ve DTP milletvekillerine dönük Yargıtay kararı önümüzdeki günler için önemli veriler sunmakta. Sabrın taştığı noktada -ki taşması için bahaneler hazır- Kürtlerin başına gelmiş olanları, Türk tarihine baktığımızda rahatlıkla görüyoruz. Rakamlara göre, sadece son Kürt isyanında 4000 köy yakılmış, yirmi bine yakın faili meçhul cinayet işlenmiş, milyonlarca insan zorunlu göçe tabi tutulmuş, 40 bine yakın güvenlik görevlisi, gerilla ve vatandaş hayatını kaybetmiş. Ermeni tehciri, Şeyh Sait, Ağrı, Dersim vb. olaylarda ne tür vahşetler yaşandığını tanıkların ifadelerinden, genelkurmay kaynaklı eserlerden, araştırmacıların kitaplarından ve döneme şahit olmuş devlet yanlısı kişilerin ve isyanların içinde bulunan Nuri Dersimi gibi şahsiyetlerin kitaplarından biliyoruz. Binlerce idam, yüz binlerce ölü ve yaralı, zorunlu iskân, kana bulanan dereler, içindeki insanlarla birlikte yakılan binlerce ev, yükte hafif pahada ağır maddi değerlerin talan edilmesi, askerlerin yiyecek ihtiyacını karşılamak için zorla alıkonan milyonlarca büyük ve küçük baş hayvan vs.
Bu açıdan bakıldığında hakikaten Kürtlerin, -politikalarını belirlerken- Türk tarihinden çıkarabileceği dersler yok değil. Bu vurguyu Kürtlerin taleplerinden geri adım atması anlamında değil, ortaya çıkardıkları toplumsal enerjiyi/direnişi doğru temeller üzerine oturtup politikalarını da ona göre şekillendirmeleri açısından dillendiriyoruz. Sınır ötesi operasyon ve ardından yaşanan Newroz süreciyle birlikte, stratejileri başarısızlığa uğramış gibi görünse de tecrübelerimiz, dünyanın “fikirleri iktidarda kalmaya devam eden tek çetesi İttihat ve Terakki geleneği”nin “ötekini kendi evinde dövme, yeme ve avlama” üslubunu iyi okumamız gerektiğini söylüyor.
Sonuç olarak, PKK’nın ya da DTP’nin siyasal bir muhatap olarak kabul edilmesi şu an için olanaksız görünüyor. Uygulanan strateji, Kürt hareketine enerji taşıyan gençleri tutuklayarak tasfiye etmektir. Müdahaleler öncesinde doping aldıkları her hallerinden belli olan çam yarması besili polisler ve askerler, müdahaleleri haklılaştırmak adına provokasyonlara başvurarak, harekete öncülük ettiğini düşündüğü gençleri kameralara kaydetmekte; mümkünse anında, mümkün değilse sonradan evlerine baskınlar yaparak gözaltına alıp hapishanelere göndermekte, gereğini ise yüce Türk adaleti hemen yerine getirmektedir. Kürt hareketine yeni bir enerji taşımaya başlayan bu kesimin, bu kadar kolay tutuklanarak tasfiye edilmeye çalışılmasına zemin hazırlayan koşulları yeniden değerlendirmekte fayda var.
[1] Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan özetle şunları söylüyor. “Türkiye'de askeri bir yönetim iktidara gelirse, istikrarlı ve demokratik bir yönetim sağlasalar bile, uluslararası kamuoyu gözünde bu bir askeri yönetim olacaktır. Bir Kürt devletinin kurulması anormal derecede kolaylaşacaktır. Eğer devlet kendi içinde çatışmaya giderse Türkiye'nin bölünmesi ve Kürt devletinin ortaya çıkması 2 yıl sürmez. Şu gidiş ne devletin içinde temizlik, ne AK Parti'nin kapatılması, ne de laik anti laik çatışmasıdır; bu Kürt devletinin kuruluş aşamalarıdır. Türkiye'de çok ciddi bir uluslararası bir operasyon var şu anda. Adım adım Kürt devletine doğru gidiliyor. Nevruz hadiseleri basit bir şey değil. Türkiye'nin artık bunlarla uğraşması lazım.”
Not: Bu yazı Kütürel Çoğulcu Gündem, Bgst ve Kürdistan Post sitelerinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü