Sizli Bizli Konuşma-lar

Biz, kurt ulumalarının kuzu melemelerine karıştığı günlerde suyu bulandıranlarız. Haddini bildirme nutuklarının fişlenmiş adresleriyiz. Acıları üstün olanların yanında acılarını içine gömenleriz. Ateşler düşerken ocaklara, külleri savrulan fidanlarız. Bazılarımız Türk’üz fakat doğruyuz da. Yasakları kadar umutları da ebedi olanlarız. Zeytin dallarının, güvercin kanatlarının kırılan ruh halleriyiz. Sokak ortasında arkasından vurulanlarız. Gez, göz, arpacığın öteki ucunda olanlarız.
Bu ülkenin öteki yüzüyüz. Varoş çocuğuyuz, esmeriz, bölücüyüz, düşünce suçlusuyuz, mağduruz, göçmeniz, ezileniz. “lavuğuz” kıroyuz” “Ermeni dölüyüz” “gavuruz” “kafiriz” “kuyrukluyuz” “dağlıyız” “vahşiyiz” “mum söndüreniz” “kitapsızız” “hırsız Çingeneleriz” “inşaat işçisiyiz” “konfeksiyon çalışanıyız” “pis Araplarız” “kerkürdüz” “yamyam Afrikalılarız.” Resmi tarih ve resmi söylemin hipnozları ile uyutulmaya çalışılanlarız, fakat talim ve terbiye yöntemleriyle de yola gelmeyenleriz. Birinci dilleri, cebren ve hile ile öğretilenleriz. Temel, Dursun ve Fadime’lerden başka fıkraları da, kültürleri de olanlarız. Çocuklarına masallarını, ninnilerini, şarkılarını anlatamayan uzun gece dengbêjleriyiz. Gülün dikenlerinden al kana bulanmış arka bahçenin bülbülleriz.
Toplumun hastalıklı ve operasyona ihtiyacı olan, kanayan yanıyız. Bir türlü dikiş tutmayan yarasıyız. Önce “sinir”leri, sonra da “ötesi” alınacaklarız. Haber bültenlerinde geçen ölü ve yaralı yürekleriz. Etraftaki mikroplarız. Hijyenik ortam için temizlenecekleriz. Sessizlik için ses tellerine hücum edilenleriz. Askeri güvenlik bölgeleri ile karantinaya alınanlarız. Düşünce hastasıyız. Ağızlarına bant, kapılarına kırmızı işaret yapıştırılanlarız. Gizli ajandalarda ismi geçen gözaltı insanlarıyız. Karakollarda, mahpuslarda elektrik verilerek falakaya yatırılanlarız. Tankla, topla, helikopterle, uçakla ezilecek olanlarız. İstikbal göklerdeyken biz yerden ufacık görünenleriz.
Kara Murat onlarsa Bizans biziz. Müslüman onlarsa kafir biziz. Ampul ve ışık onlarsa karanlık biziz. Ne ağaçtan, ne boz kurttan, ne yerden ne de gökten yaratılanlarız. Üçerli iki koldan önümüze ne gelirse yok etmeyenleriz. Onlar Büyük Hun ise biz Çin’iz. Değil kutsal “Yada” taşına, bir çakıl taşına bile layık görülmeyenleriz. Cetvel ile kafatası ölçülemeyen kalın kafalılarız.
Bir ve pir; dere ve tepe düz gelmeyenleriz. Bir var olup bir yok olan masalsı gerçekleriz. Sorun olmaktan kurtulamayanlarız. Yuvarlak masa toplantılarının ana gündem maddeleriyiz. Haritalara kırmızı çizgilerle çizilenleriz. Hepimiz birer “sorun”uz. Tarih kitaplarının milli varlığa düşman halkları ve cemiyetleriyiz. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde güzel mi güzel bir ülkede birlikte yaşadığımız, hatırlanması ve varlığı istenmeyen kara ülke çocuklarıyız.
Üniformalı ve üniformasız siviller onlarsa şalvar giyen biziz. Günümüz faşist koşullarında ne mutlu Türk’üm diyemeyen vicdan sahibi Türkleriz. Dağına taşına “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılan Kürtleriz. Barışa susamış çöl ortasındaki Bedevileriz. Sustukça sıranın bize geleceğini bilenleriz. Vatan, millet, Sakarya edebiyatını reddeden, evlatları tabutlarla gelirken vatan sağ olsun diyemeyen anne ve babalarız. Bizi de alın askere demeyen kadınlarız. Sual eden olursa “barış” ve “kardeşliktir” son dileğimiz...
Not: Bu yazı Kültürel Çoğulcu Gündem Sitesi'nde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Kopya Çekiyor? İlber Ortaylı mı Kürt Çocukları mı?

Yolun Sonu Görünmüyor

Üstünlük İdeolojisi ve Ötekinin Gücü