Yeni Anayasa ve Kürt Sorunu

Bilindiği gibi Türkiye kamuoyu, bir süreden beri yeni anayasa üzerine oldukça heyecanlı tartışmalara tanık olmakta. Bu anayasanın toplumsal uzlaşma ile hazırlanması, aceleye getirilmemesi, her kesimin görüş ve isteklerinin güvence altına alınması gerektiğinden bahsedilmekte. Bu derleme yazıdaki amacımız; cumhuriyetin kuruluşundan bugüne değin çözülememiş yegâne problemlerden Kürt sorunu ile ilgili "talepleri ve yaklaşımları" yüzeysel de olsa toparlamaktır. Kürt hareketinin silahlı kanadı, Kürtlerin "olmazsa olmaz beş şart"ını şu şekilde ifade etmiş bulunuyor:
Kürt kimliğinin tanınması ve anayasal güvence altına alınması
Kürtçe anadilde eğitimin yapılması
Kürtlere kendi kimlikleriyle örgütlenme ve siyaset yapma hakkının tanınması
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
Kürt kültürünün özgür gelişimi önündeki yasal engellerin kaldırılması ve kültürel gelişmenin desteklenmesi
Yukarıda maddeler halinde verilen önerilere İmralı'dan da özetle şu ekleme yapıldı: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bütün kültürlerin demokratik bir şekilde varlığını ve kendini ifade etmesini kabul eder." Öcalan, yaptığı görüşmelerde bu veya buna benzer yaklaşımlar olmadığı sürece oyunun "anayasaya hayır" olacağını ifade etti. Halkın demokratik cumhuriyet taleplerinin anayasada yer bulması gerektiğini, anayasa süreçlerine katkı yapmak amacıyla her kesimden sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve muhalif partilerin katıldığı geniş kapsamlı bir toplantının Ankara'da, Kürt halkının taleplerine dönük olarak da Diyarbakır'da özellikle halktan delegelerin katıldığı bir toplantı organizasyonu önerdi.
DTP ise uzunca bir bocalamadan sonra ve henüz anayasaya dair önerilerini kamuoyu ile paylaşmamakla birlikte Öcalan'ın yaptığı saptamanın bir fırsat olduğunu, bu süreçte barışı geliştirmek adına üzerine düşen rolü oynamaya hazır olduğunu duyurdu.
Öcalan ve DTP kaynaklı mücadeleyi daha çok "teslimiyet ve devletle danışıklı dövüş" olarak niteleyen Hakpar, Rizgarî vb. yapılar ise yukarıdaki taleplerden ve demokratik cumhuriyet tezlerinden ziyade "Kürtlerin de her halk gibi kendi kaderini kendisinin tayin etmesi gerektiğini" dillendirmektedir.
Öte yandan muhalif Kürt kamuoyu, yeni anayasada beklentilerinin karşılanması bir yana AKP'nin "Kürdü esir vererek, türbanı kurtarma stratejisiyle askeri vesayet rejimi kuvvetlerine yeniden 'barış' elini uzatmaya çalıştığını" dile getirmekte. Bunun hiçte yabana atılmayacak belirtileri ise şunlar:
Anayasa tartışmaları döneminde bölgede operasyonların artması
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra bölgeye gidip özellikle askeri birlikleri denetlemesi
Seçimden sonra Öcalan üzerindeki tecrit dozunun -hücre cezaları- arttırılması
Orgeneral Başbuğ'un Kuzey Irak'ta devletleşmeye doğru giden yapıya dair sözleri
Milletvekili dokunmazlığına rağmen DTP'li milletvekillerinin yargılanması
Gündem gazetesini ve Roj TV'yi kapatma girişimleri
PKK'yı terör örgütü olarak kabul ettirme çabaları, kabul etmiyorsanız siz de dağa çıkın söylemleri
Bölgede çok sayıda tutuklamanın yapılması
Özellikle Irak ve İran ile Kürt hareketini tasfiye amaçlı görüşmelerin ve anlaşmaların yapılması
Öte yandan AKP'nin, "türbanı öne çıkararak Kürt sorununu gölgelemeye çalıştığı, Kürt'e giydirilecek yeni kefen olan anayasa ile de türbanı dayattığını, süreci de bilinçli olarak türban tartışmaları üzerinden yürüterek türban yasak olsun mu, olmasın mı?'" sorusuna indirgemek istediği, türban yasaklanmasın eğiliminde olan muhafazakar kesimlerin büyük oranda anayasaya evet diyeceğini ve istenilen sonuca bu şekilde ulaşmayı planladığı düşünülmekte. Kürtlerin de özellikle "Türban yasaklanmasın" söylemiyle uyutulmaya çalışılacağı, referandumda halka sorulacak olan asıl gizlenmiş sorunun 'Kürt kimliğini, dilini, o kimlik ve dilde Kürtlerin örgütlenme ve düşünce özgürlüğüne evet mi, hayır mı?' olduğu fikri kabul görmüşe benziyor.
Hasan Cemal, "(…)Güneydoğu'da 22 Temmuz sonuçlarının AKP yönetiminde resmi görüşü ana çizgileriyle güçlendirdiği söylenebilir.(…) Anlaşılan o ki 22 Temmuz'la birlikte DTP'nin altındaki siyasal zeminin kaydığını gören AKP kurmayları, yerel seçim ile ikinci bir hesaplaşmayı ve başta Diyarbakır olmak üzere büyük belediyeleri de ele geçirmeyi planlıyorlar. Aş ve iş konusuna, toplumsal programlara ağırlık tanıyan böyle bir sürecin DTP'yi cazibe merkezi olmaktan iyice çıkaracağı, PKK'yı tecrit edeceği, ayrılıkçılığı zayıflatacağı AKP yönetiminde düşünülüyor. (…) Kürt meselesiyle yakından ilgili AKP'li bir kaynak geçenlerde şöyle dedi:"22 Temmuz, Güneydoğu'nun Türkiye'ye daha çok entegre olması bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. AKP'nin bölgede DTP'yi yenilgiye uğratması, hiç şüpheniz olmasın, PKK'nın tecrit edilmesi ve hedef küçültülmesi açısından önemli bir gelişmedir. Kürtler Erbil'e de, Brüksel'e de dönüp bakmasınlar. Bakmayacaklar da. Kuzey Irak'takinden daha iyi bir hayat standardı yakalayan, kimlikleriyle ilgili fazla bir sorunları kalmayan Kürtler, Türkiye'den niçin ayrılmak istesinler ki?.." Şöyle devam etti: "Ayrıca eve dönüş konusu, yani dağdakileri indirmek de tek boyutlu bir çaba olamaz. Bunun için bir yandan sosyal ve ekonomik bir programın uygulanması, diğer yandan operasyonel baskının arttırılması lazım. 2002-2003'deki eve dönüş yasası konusunda bu iki boyut eksikti. Hedefi adım adım küçültmek gerekiyor." Kısacası, AKP hükümetinin önümüzdeki dönemde Güneydoğu'ya ilişkin tasavvurlarını kabaca yukarıdaki çerçeveye oturtmak mümkün. AKP kurmayları, öyle anlaşılıyor ki, PKK'yı kolay lokma olarak görmek eğilimindeler. PKK'nın 'kitle desteği'ni kurutmanın pek güç olmadığını düşünüyorlar. İkinci noktaya gelince: Kimlik sorunları, kültürel haklar sanki arka plana itiliyor ya da bu konuda daha önceki vurgular hafifliyor. (…)
Fuat Keyman'a göre; "Yeni anayasa, kurucu işlevi temelinde, yeterince demokratik, yeterince "haklar-özgürlükler-sorumluluklar dili"ni yaşama geçirecek ve farklılıklar arası "ortak dil" yaratacak demokratik norm ve ilkeleri içermiyor. Bunun da temel nedeni, sivil anayasanın kurucu işlevini, diğer bir deyişle, bir toplumsal sözleşme olarak üreteceği ortak dili, hâlâ kimlik, hâlâ nereye kadar siyasi nereye kadar etnik temelde hareket ettiği belli olmayan bir "Türklük" kavramı içinde düşünmesi ve anayasal vatandaşlık anlayışına yeterince sahip olmaması."dır.
Ertuğrul Kürkçü, Orgeneral Başbuğ'un "Atatürk'ün ulus devlet anlayışı dinsel ve etnik temellere bağlı değildir ve bağlanmaya da çalışılmamalıdır. O'nun devrimi ümmet toplumundan laik ulus devlete dönüşümdür. Bu nedenle laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır. Ne gariptir ki, dün olduğu gibi bugün de, laiklik karşıtı hareketlerin ve etnik milliyetçilerin öncelikli ve ortak bir hedefi vardı. O da ulus devlet yapısıdır." söyleminden hareketle; Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi, serinkanlılıkla şu "gerçeği" açıklıyor aslında "kamuoyuna": "Kürt Sorunu yakın bir gelecekte asla çözülmeyecektir!"
Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani; Anayasa'nın 66. maddesine (Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.) göndermede bulunarak; "Kürtlerin de örgütlenerek kendilerini kimlikleriyle özgürce ifade edebilme, kültürlerini geliştirebilme, anadillerini konuşma ve geliştirme, eğitim yapma, görsel, yazınsal ve işitsel medya hakkını kullanma, Kürtçe isim, coğrafi isim vs. hakları vardır. Bu haklar ancak anayasal vatandaşlık anlayışıyla güvence altına alınabilir." demekte.
Veysi Sarısözen özetle; "ya demokratik özerklik ya da yeni aidiyet modeli" diyerek anayasa sürecinin her açıdan bir dönüm noktası olacağına vurgu yapıyor.
DEP eski Milletvekili Leyla Zana ise Öcalan'ın ve Kürt silahlı kanadının söylemlerine daha yakın görünüyor. Seçim ve anayasa süreçlerindeki görüşleri şöyle; "Kürt sorununun çözümü için, Kürdistan Eyaleti kurulmalıdır" Bu söylem, Öcalan'ın demokratik özerklik ve silahlı kanadın yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talepleriyle uyumlu görünmekte.
Yücel Sayman, AKP'nin hazırlattığı taslağın daha ilk maddesinden itibaren insanı, demokrasiyi ve özgürlükleri sınırladığına dikkat çekerek kendi önerisini şöyle ifade diyor:"Bence insanı temel alan bir anayasanın birinci maddesi şöyle olabilirdi; Türkiye devleti, vatandaşlık bağı ile ait oldukları ülke sınırları içindeki toplumu belirleyen ve oluşturan, her dilden, dinden ve ırktan, etnik kökenden, cinsiyetten bireylerin egemenliklerini, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep, bedensel ve cinsel benzeri farklılıklarını koruyarak birlikte huzur ve barış içinde yaşayabilmek amacıyla kurdukları demokratik cumhuriyettir. Öte yandan, "Resmi dil Türkçe'dir" denilen ve resmi olmayan dillerde de eğitim yapılabilir anlamına gelen bir madde var. Ama, Kürt sorunu sadece Kürtçe ile ilgili bir sorun değil."
Yapılan tartışmalar ve hazırlanan taslak da gösteriyor ki Kürt hareketinin taleplerinin hiçbiri yeni anayasada yer bulamayacak. Olsa olsa ağızlara bir parmak bal çalma durumları yaşanacak. Öte yandan Yargıtay eski Başkanı Sabih Kanadoğlu'nun "Yeni Anayasa girişimi sivil darbedir" söylemi AKP'ye gönderilen bir mesaj niteliği taşıyor. İleri giderseniz askeri darbe niye olmasın ki der gibi. İşte bu yüzden, AKP'nin "kırmızı çizgileri aşması" zor görünüyor.
Not: Yeni anayasa tartışmaları ile ilgili "www.evrensel.net" sitesinin oluşturmuş olduğu "Yeni Anayasa ve Nasıl Bir Anayasa" dosyası okunabilir.
Kaynaklar
www.radikal.com.tr www.milliyet.com.tr www.ozgurgundem.com www.evrensel.net www.zaman.com.tr www.savaskarsıtları.com www.yeniozgurpolitika.com
Not: Bu yazı kültürel Çoğulcu Gündem Sitesi'nde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Leyla Zana'ya Destek İçin İmza Kampanyası Etik mi?

Kom Geleneğinin Oluşumu ve Sanata Biçilen Roller

Bir Varmış Bir Yokmuş!